SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HAC

<< 819 >>

باب: متى يدفع من جمع.

100- Müzdelife'den Mina'ya Gitme Vakti

 

حدثنا حجاج بن منهال: حدثنا شعبة، عن أبي إسحق: سمعت عمرو بن ميمون يقول: شهدت عمر رضي الله عنه صلى بجمع الصبح، ثم وقف فقال: إن المشركين كانوا لا يفيضون حتى تطلع الشمس، ويقولون: أشرق ثبير، وأن النبي صلى الله عليه وسلم خالفهم، ثم أفاض قبل أن تطلع الشمس.

 

[-1684-] Amr İbn Meymun şöyle anlatır: "Ömer'in, Müzdelife'de sabah namazını kıldıktan sonra bir süre vakfe yapıp sonra da, "Müşrikler güneş doğmadıkça Müzdelife'den ayrılmazlar ve "Ey Sebîr dağı! Aydınlan" derlerdi. Resulullah bu konuda onlara muhalefet etti ve güneş doğmadan önce Müzdelife'den ayrıldı" demiştir."

 

Tekrar; 3838

 

AÇIKLAMA:     Konu başlığı, Meş'ar-ı Haram'da vakfe yaptıktan sonra Müzdelife'den ne zaman ayrılması konusunu ifade etmektedir.

 

"Aydınlan", işrak vaktine gir anlamında kullanılmıştır. Sebîr, o bölgede bili­nen bir dağın adıdır.

 

Müzdelife'de vakfe yapılan yerden havanın aydınlandığı vakitte ayrılmak fa­ziletlidir. Fecir doğmadan önce ayrılma konusundaki görüş ayrılıklarına daha önce yer verilmişti.

 

Taberî, güneş doğuncaya kadar Müzdelife vakfesini yapmayan kimsenin, vakfeyi kaçırmış olacağı konusunda icma bulunduğunu nakletmiştir.

 

İbnü'l-Münzir şöyle demiştir: "Şafiî ve alimler çoğunluğu bu haberlerin zahirine göre hüküm vermişlerdir. Malik havanın aydınlanma (isfar) vaktinden önce Müzdelife'den ayrılmak gerek­tiği görüşünde idi. Maliki mezhebine mensup alimler bu görüşe delil olarak, Hz. Nebi'in, sabah namazını, sabahın alaca karanlığında erkenden kılmadığını sadece güneş doğmadan önce Müzdelife'den ayrılmak için böyle bir uygulama yaptığını göstermişlerdir. Müzdelife'de uzak mesafede bulunan kimselerin güne­şin doğuşu ile ayrılmaları evladır.

 

 

باب: التلبية والتكبير غداة النحر، حين يرمي الجمرة، والارتداف في السير.

101- Bayram Sabahı Şeytan Taşlayıncaya Kadar Telbiye Ve Tekbir Getirmek ve Bineğinin Arkasına - Terkisine Birini Almak

 

حدثنا أبو عاصم الضحاك بن مخلد: أخبرنا ابن جريج، عن عطاء، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم أردف الفضل، فأخبر الفضل: أنه لم يزل يلبي حتى رمى الجمرة.

 

[-1685-] İbn Abbas r.a. şöyle demiştir; Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Fadl'ı bineğinin arkasına aldı. Fadl da, Hz.Nebi'in, cemreye gelene kadar telbiye getirdiğini haber verdi."

 

 

حدثنا زهير بن حرب: حدثنا وهب بن جرير: حدثنا أبي، عن يونس الإيلي، عن الزهري، عن عبيد الله بن عبد الله، عن ابن عباس رضي الله عنهما:

 أن أسامة ابن زيد رضي الله عنهما كان ردف النبي صلى الله عليه وسلم، من عرفة إلى المزدلفة، ثم أردف الفضل من المزدلفة إلى منى، قال: فكلاهما قالا: لم يزل النبي صلى الله عليه وسلم يلبي حتى رمى جمرة العقبة.

 

[-1686 - 1687-] İbn Abbas r.a. şöyle anlatır: "Usame İbn Zeyd, Arafat'tan Müzdelife'ye kadar Resulullah'ın bineğinin arkasında - terkisinde idi. Daha sonra Hz. Nebi, Müzdelife'den Mina'ya kadar Fadl'ı bineğinin arkasına - terkisine almıştır. Her ikisi de, "Resulullah, Akabe cemresine gelene kadar telbiye getirdi" demiştir.

 

 

AÇIKLAMA:     Bu hadise göre, telbiye getirmek, kurban bayramının ilk günü cemreyi taş­lamaya kadar sürdürülür. Daha sonra hacı, ihram yasaklarından çıkmaya başlar.

 

İbnü'l-Münzir'in sahih bir senetle naklettiğine göre İbn Abbas, "Telbiye hac-cın sembolüdür (şiar). Eğer hacı isen İhram yasaklarından çıkmaya başlayana kadar telbiye getir. İhram yasaklarından çıkmak ise Akabe cemresine taş atmakla başlar" demiştir.

 

Saîd İbn Mansûr'un naklettiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Ömer'le birlikte onbir kez hac yaptım. O, cemreye taş atana kadar telbiye getirirdi."

 

Şafiî, Ebu Hanife, Sevrî, Ahmed, İshak ve bu alimlere tabi olanlar, telbiye-nin (cemreye taş attıktan sonra da) devam ettirilmesi görüşündedir.

 

Bir grup alim ise, "ihramh kimse, Harem'e girince telbiyeyi bırakır" demiştir. Bir grup, vakfe yerine (Arafat'a) gidince bırakır görüşündedir. İbnü'I-Münzir ve Saîd İbn Mansûr'un sahih senetlerle naklettiğine göre, Aişe, Sa'd ibn Ebû Vakkas ve Ali bu görüştedir. Malik de aynı görüşte olmakla birlikte o, arefe günü güne­şin tepe noktasından kaymaya başladığı vakit ile takyîd etmiştir. Evzaî ve Leys de bu görüştedir. Hasen-i Basrî de bu görüşte olmakla birlikte o, "Arefe günü sabah namazını kılınca (bırakır)" demiştir.

 

Alimler, telbiyenin, cemreye ilk taşı atarken mi yoksa son taşı attıktan sonra mı bırakılacağı konusunda ihtilaf etmiştir. Alimler çoğunluğu, ilk taşı atarken bırakılması görüşündedir. Ahmed ve bazı Şafiîler ise son taşı attıktan sonra birakılacağı görüşündedir. İbn Huzeyme'nin Fadl'dan naklettiği şu söz bu grubun görüşüne delil niteliğindedir: "Arafat'tan Resûlullah ile birlikte ayrıldım. Resû-lullah, akabe cemresinde taş atana kadar telbiye getirmeye devam etti. Her taş atışında tekbir getiriyordu. Attığı son taşla birlikte telbiye getirmeyi de bıraktı."

 

İbn Huzeyme, "Bu sahih bir hadis olup, bu konudaki diğer rivayetleri açık­layıcı niteliktedir. "Akabe cemresine taş atıncaya kadar" sözü ile taş atmayı ta­mamlamak kastedilmiştir" demiştir.

 

 

باب: {فمن تمتع بالعمرة إلى الحج فما استيسر من الهدي فمن لم يجد فصيام ثلاثة أيام في الحج وسبعة إذا رجعتم تلك عشرة كاملة ذلك لمن لم يكن أهله حاضري المسجد الحرام} /البقرة: 196/.

102- Bab "Kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. Kurban kesmeyen kimse, hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir."[Bakara, 196]

 

حدثنا إسحق بن منصور: أخبرنا النضر: أخبرنا شعبة: حدثنا أبو جمرة قال:

 سألت ابن عباس رضي الله عنهما عن المتعة فأمرني بها، وسألته عن الهدي، فقال: فيها جزور أو بقرة أو شاة أو شرك في دم، وكأن ناسا كرهوها، فنمت فرأيت في المنام كأن إنسانا ينادي: حج مبرور، ومتعة متقبلة، فأتيت ابن عباس رضي الله عنهما فحدثته، فقال: الله أكبر، سنة أبي القاسم صلى الله عليه وسلم. قال: وقال آدم ووهب ابن جرير وغندر، عن شعبة: عمرة متقبلة، وحج مبرور.

 

[-1688-] Ebu Cemre şöyle demiştir: İbn Abbas'a temettu' haccını sordum. Bana onu yapmamı emretti. Hedy kurbanını sordum. Bana, "Deve (dişi veya erkek), sığır, koyun kesmek veya (deve ya da sığırda) kurbana ortak olmak gerekir" dedi. Bazıları temettu haccını hoş karşılamazlardı. Bir gün uyudum ve rüyamda bir kişi bana, "Kabul olunmuş hac ve temettu haccı (umre):" dedi. Daha sonra İbn Abbas'a rüyamı anlatınca  "Allahu Ekber, Ebu'l-Kasım'ın sünneti böyledir" dedi.

 

 

AÇIKLAMA:     Urve'den gelen rivayette, "Kabul olunmuş umre ve kabul olunmuş (mebrûr) hac" şeklindedir.

 

Ayette geçen, "Kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse" ifa­desi güven içinde olma durumu ile ilgilidir. Çünkü aynı ayette "Güven içinde olunca" ifadesi yer almaktadır, Bu ayet, alimler çoğunluğunun, temettü haccınin sadece muhsar (hac yapması engellenmiş) olan kimselere mahsus olmadığı yö­nündeki görüşü lehine bir delildir.

 

"(Deve ya da sığırda) kurbana ortak olmak gerekir": Çünkü bunlardan biri, birçok kişi (en fazla yedi kişi) için kurban olabilir. Bu hadis, Müslim'in Cabİr'den rivayet ettiği şu hadisle uygunluk göstermektedir: "Hac niyeti ile Resûlullah ile birlikte yola çıkmıştık. Resûlullah, deve ve sığırda, her biri için yedi kişi olacak şekilde kurban etmek üzere ortak olmamızı emretti."

 

Şafiî ve alimler çoğunluğu da bu görüştedir. Onlara göre, kurbanın, nafile veya vacip olması arasında; iştirak edenlerin tamamının ibadet niyetinde olması ya da bir kısmının ibadet bir kısmının et elde etme niyetinde olması arasında fark yoktur.